NOTLAR
[i] Başkaca bir organ ya da makam bu özerk karar alma yetkisine müdahale edemez. Erdoğan Teziç, Parlamento Kararı ve Kanun, Anayasa Yargısı Dergisi, (1988), Cilt 5, s.124.
[ii] Ergun Özbudun, Parlamento Kararları ve Yasama Meclislerinin İçtüzükleri, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, (1979), Cilt. 36, S.1, s.16.
[iii] Tarık Zafer Tunaya, Siyasi Müesseseler ve Anayasa Hukuku, İstanbul, 1975, s. 91-93.
[iv] M. Steven Fish, Stronger Legislatures, Stronger Democracies, Journal of Democracy, 2006, Vol. 17, No.1, s. 5-20.
[v] İngiltere’de gelişen parlamenter hükümet sistemi, yasama organının (parlamentonun) yürütmeden (kraldan) yetki koparması ve ona üstünlüğünü kabul ettirmesinden sonra gelişmiş ve kralı politik alanın dışına itmeyi başarmıştır. Ancak siyasal partilerin oluşmasıyla bu sefer kabinenin (bakanlar kurulunun) yasamaya egemen olması sorunu ortaya çıkmıştır.
[vi] Union interparlementaire < www.ipu.org >.
[vii] Yasama organlarının gücünün belirlenmesi için gösterilen referans çalışma için bkz. M. Steven Fish - Matthew Kroenig, The Handbook of National Legislatures, Cambrigde University Press, 2009. Bu çalışmada 158 devletin parlamentoları hakkına araştırmanın dayandığı 32 soruya (anayasa kuralları, parlamento uygulamaları çerçevesinde) uzmanlar tarafından verilen yanıtlarla, yasama gücünü ölçen endeks (PPI, Parliamentary Powes Index) oluşturulmuştur. PPI, birçok araştırmaya temel alınmakla beraber hem kavramsal hem de yöntemsel olarak eleştirilmiş; başka yazarlar tarafından yapılan yeni bir araştırma ile yeni index (WPPI) elde edilmiştir. (Svitlana Chernykh - David Doyle - Timothy J. Power, Measuring Legislative Power: An Expert Reweighting of the Fish-Kroenig Parliamentary Powers Index, Legislative Studies Quarterly, 42, 2, May 2017, ss. 295-320.) M. Steven Fish - Matthew Kroenig’in oluşturduğu PPI verilerine göre parlamentoların güçleri 25 farklı değerde gruplanabilmektedir. Bu endekse göre en yüksek değere (0.84) sahip parlamentoların içinde 0.78 puanla TBMM 3. gruba girmektedir, listede 13. sıradadır. 2017 tarihli araştırmadaki endekse göre 5.46 puanla 14. grup ülkeler arasındadır. Bu konuda öncelikle belirtilmesi gereken endeksteki değerlerle devletin demokratik niteliğinin örtüşmediği ülkeler bulunmaktadır. Türkiye bunlardan biridir. TBMM’nin endeks değerinin yüksek olması PPI için kullanılan araştırma sorularındaki eleştirilen zafiyet ile bunlara ilişkin verilen yanıtlardan kaynaklanmaktadır. Örneğin, TBMM’nin yürütmeyi denetlemesi salt şekilci bir gözle bakıldığında her zaman mümkün olduğu söylenebilir. Ancak bu denetim yetkisinin kullanılmasını çoğunluk kararına bırakan içtüzük kuralları aslında soruya olumsuz yanıt vermeyi gerektirmektedir. Keza verilen yanıtlarda yasama dokunulmazlığının istisnasının sadece ağır cezayı gerektiren suçüstü hali olduğu belirtilmiş ancak Anayasa’nın 14. maddesine gönderme yapan düzenleme açıklanmamıştır. Bu itibarla sadece bir yetkinin düzenlenmiş olup olmadığı değil nasıl düzenlendiğinin belirtilmesi yasama organının puanlanmasının doğru yapılarak eserin yazarları tarafından gerçek endeks değerinin belirlenmesi söz konusu olabilirdi. Meseleyi açıklığa kavuşturmak için örnek vermek gerekirse; her iki endekste en yüksek puan (0.84) Federal Almanya ve İtalya Parlamentosu’na aittir; Macaristan parlamentosu PPI’de 0.75 puanla (4.grup) iken WPPI’de 5.30 puanla 20.dır. Freedom House’un 2009 verilerine göre Federal Almanya ve İtalya özgür, Macaristan özgür, Türkiye kısmi özgür devlet kategorisindedir.
[viii] İlk içtüzük çalışması Osmanlı İmparatorluğu döneminde Meclisi Mebusan için yapılmıştır. Sonraki yıllardaki içtüzükler de devlet yönetiminin yapısı ve niteliği değişse de yasama organının çalışmaları siyasi partilerin olmadığı, demokrasinin bulunmadığı bu dönemde kabul edilen kuralların onu takip eden dönemlerde Meclis çalışmalarına göreceli şekilde uyarlanmasıdır. Cumhuriyet döneminin ilk içtüzüğü Meclisi Mebusan İçtüzüğü esas alınarak yapılmış olan 2 Mayıs 1927 tarihli İçtüzüktür, ve çok partili döneme geçişin gereği olan bir değişiklikler yapılmamıştır. 1961 Anayasası parlamento içi çalışmalara, muhalefetin anayasal statüsüne ve yasamanın yetki ve görevlerine ilişkin detaylı ve yeni hükümler getirmiş olsa da Millet Meclisi İçtüzüğü ancak 1973 yılında (5 Mart 1973 günlü 584 sayılı karar) yapılabilmiş, o tarihe kadar geçici 3. maddenin yollamasıyla 1927 tarihli tek partili dönemin içtüzüğünün 27 Ekim 1957 tarihinden önce yürürlükte olan hükümleri uygulanmıştır. Hali hazırda yürürlükte olan Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü 16 Mayıs 1996 günlü ve 424 sayılı kararla kapsamlı şekilde değiştirilmiş olan 1973 tarihli olan içtüzüktür. Çünkü 1982 Anayasası kabul edildikten ve 6 Aralık 1983 günü Meclis Başkanlık Divanı’nın kurulmasıyla Milli Güvenlik Konseyi rejimi hukuken sona ermesinden sonra yeni bir içtüzük yapılmamış, geçici 6. madde hükmüyle Millet Meclisi’nin 12 Eylül 1980 tarihinden önce yürürlükte olan içtüzüğün anayasaya aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. 1972 yılına kadar uygulanan içtüzük düzenlemeleri için bkz. Servet Armağan, Memleketimizde İçtüzükler, İÜHFY, No. 403, İstanbul, 1972.
[ix] Her şeyden önce 2017 yılında yapılan anayasa değişikliğinin yasama organının işlevini önemli ölçüde zayıflattığından TBMM’nin asli, ilkel, genel nitelikteki yasama faaliyetinin zayıflamasının birincil kaynağı aslında 1982 Anayasasıdır. Böyle olmakla beraber yasama organı bu anayasa değişikliğine karşın anayasaya aykırı olmayacak şekilde kendi yasama faaliyetini güçlendirecek yönlü İçtüzük düzenlemeleri yapma yoluna gitmemiş hatta CBK’lere karşı kendi yasama alanını muhafaza etme imkânı sağlayacak öneriyi de reddetmiştir (10 Temmuz 2019 günlü ve 2/2043 esas numaralı Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini izleme ve inceleme komisyonu kurulmasına dair Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi 9 Haziran 2020 günlü 27. Dönem 3. Yasama Yılı 96. Birleşimde reddedilmiştir.) Benzer şekilde 1982 Anayasası’nın 104. maddesinin 17. fıkrasında yer alan TBMM’nin sonradan çıkarılacak bir kanunla CBK’yi hükümsüz bırakma yetkisinin de bugüne kadar nasıl kullanılacağına ilişkin bir düzenleme getirilmemiş olması gene TBMM’nin kendi yasama alanını korumayan tutumunu gösteren bir başka örnektir.
[x] En güncel örnek 20.5.2021 tarihinde kabul edilen 7319 sayılı Sigortacılık ile Diğer Bazı Alanlara İlişkin Kanunlarda ve Bir Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’dur. Kanun hepsi çoğunluk partisi üyesi olan altmış yedi milletvekili tarafından teklif edilmiştir. Kanun başlığı düzenlemelerin sadece sigorta konusunda olacağı izlenimi verse de içeriğinde bambaşka kanunlarda değişiklik yapan maddeler bulunmaktadır (Doğu Anadolu Projesi, Doğu Karadeniz Projesi ve Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlıklarının teşkilatına ilişkin düzenlemede, Covid-19 Salgını sebebiyle çeklere ilişkin düzenleme getiren 7226 sayılı Kanun’un ilgili maddesinde değişiklik yapıldığı gibi teklife komisyon aşamasında 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nda değişiklik yapan madde eklenmiştir). Bu şekilde sadece on dokuz maddeden oluşan kanun “temel kanun” olarak görüşülmüştür.
[xi]https://www.congress.gov/search?q=%7B%22source%22%3A%22legislation%22%2C%22congress%22%3A%22116%22%2C%22type%22%3A%5B%22amendments%22%2C%22bills%22%5D%2C%22bill-status%22%3A%22law%22%7D
[xii] https://www.govtrack.us/congress/bills/statistics
[xiii] Kuzey Irak’ın ABD tarafından işgali sonrası Anayasanın 92. maddesine göre TBMM’ye sunulmuş olan tezkere kabul oylarının salt çoğunluğa ulaşamamış olması sebebiyle (533 milletvekilinin katıldığı toplantıda 264 kabul, 250 red ve 19 çekimser oy kullanılmıştır) 1 Mart 2003 tarihinde reddedilmiştir. Bu karar, Parlamentolararası Birlik’in 2006 yılındaki raporunda yasamanın güvenlik politikalarını denetimine ilişkin bölümde Türk parlamentosundan gelen bilgi olarak paylaşılmıştır. TBMM’nin gönderdiği bilgide sadece 1 Mart 2003 tarihli karara değinilmesi ve diğer tüm tezkerelerin kabul edilmiş olduğundan bahsedilmemesi karşılaştırmalı hukukta konunun Türk hukuku boyutunun bütüncül olmayan bir bakışla rapora yansıtılmasına sebep olmaktadır. İlgili bölüm için bkz. 21. Yüzyılda Parlamento ve Demokrasi: İyi Uygulamalar Rehberi, s. 147.
[xiv] https://www.govinfo.gov/content/pkg/STATUTE-87/pdf/STATUTE-87-Pg555.pdf
[xv] https://www.bundestag.de/resource/blob/195096/324b17baf5ce50c3149b3c2e7a51c879/parlbet_gesetz-data.pdf
[xvi] 2017 yılında yapılan anayasa değişikliği neticesinde HSK’nın on üç üyesinden yedi üyesini seçme yetkisi TBMM’ye verilmiştir. Anayasa ve Adalet Komisyonlarının üç katı sayıda belirleyecekleri adayların Genel Kurulda yapılacak oylamasında ilk turda üçte iki, ikinci turda beşte üç çoğunluk aranmakta; her iki oylamada bu çoğunluklara ulaşılamadığından üçüncü turda en çok oy alan iki aday arasında ad çekme yöntemiyle üyelerin belirleneceği kabul edilmiştir. Bu anayasa değişikliğinden sonra içtüzükte komisyonların adaylar üzerinde nasıl karar vereceklerine, genel kurulda turların yapılmasına ilişkin temel esaslara yer veren kurallar belirlenmemiştir. TBMM’nin üye seçtiği tüm durumlar için geçerli olan bu eksiklik özellikle yargının bağımsız, tarafsız ve çoğulcu şekilde oluşması esası bakımından büyük bir sorundur. Zira yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı doğrudan demokratik hukuk devletini ayakta tutan en temel güvencedir. Her şeyden önce liyakatin asıl ölçüt olması gereken bir konuda giderek azalan çoğunlukla ve en son aşamada da kura yöntemiyle üye seçimi anayasa koyucunun meseleye antik Yunan demokrasisine uygun yaklaşımını ortaya koymaktadır. Ancak bu kesinlikle demokratik olmayan bir yöntemdir. Antik yunan şehir devletlerinde kura uygulanmış bir kural olmakla beraber önemli kamu görevlilerinin belirlenmesinde o görevi layıkıyla yapacağı düşünülen kişilerin belirlenmesinde kura değil seçim usulü uygulanmıştır. Bu sebeple üye seçiminin nasıl yapılacağı ve yedi üyelerin üçte iki oranında uzlaşıya varılacak yöntemlerin mutlaka içtüzükte düzenlenmesi gerekmekteydi. Komisyon aşamasında yapılan çalışmasında adayların belirlenmesinde anayasa ve yasada belirtilen koşulların yanında uluslararası ortak kural olan yargı etiği açısından da değerlendirilmelerine ya da her bir üyelik ayrı ayrı seçim yapılması önerilerine Komisyon başkanınca bu usul tartışmasını başlatırsak veya burada böyle bir yolu tercih edersek o zaman doğru bir uygulamayı birlikte bulma imkânımız olmayabilir çünkü burada bir seçim yapacağız. Ama bu işin en doğrusu bence Meclisimizin bir İç Tüzük değişikliği ve İç Tüzük’e bu konuda bir hüküm koyarak bu meseleyi çözmektir. O yüzden de Komisyonumuzun her bir üyesine ve Meclisimizin değerli üyelerine görev düşmektedir. Biz, bunu İç Tüzük’te çözersek bir dahaki seçimde böyle bir tartışmayı yaşamayız sözleriyle üye seçiminde nitelik göz ardı edilmiştir. 20 Mayıs 2021 günlü komisyon tutanağı için bkz. https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.goruntule?pTutanakId=2724
[xvii] 25 Mayıs 2021 günü TBMM Genel Kurulunda üye seçimin tamamlanmış ve sadece ittifakların üzerinde uzlaştıkları üyeler teker teker değil, gruplandırılarak yapılan oylamada üçte iki çoğunlukla hızlı şekilde belirlenmiştir.
[xviii] Örneğin TBMM’nin resmi internet sitesindeki verilere göre, 27. Yasama döneminin neredeyse tamamlanmak üzere olan dört yasama yılına kadar geçen süre içinde (29 Eylül 2018-18 Mayıs 2021) 4318 meclis araştırması önergesi verilmiş; bunlardan 139’u kabul edilmiş, 4179 gündeme alınmış olmakla beraber hala görüşülmemiştir.
[xix] Güncel durumda en fazla müracaat edilen yol sadece cumhurbaşkanı yardımcılarına ve bakanlara yöneltilebilen yazılı sorudur. Sadece son yasama yılında (1 Ekim 2020-18 Mayıs 2021 tarihleri arasında) 10815 yazılı soru önergesi verilmiş; bunların 1091’i süresi içinde 3701’i süresi geçtikten sonra cevaplanmış; 5171’i de cevaplanmadığından gelen kâğıtlar listesine alınmıştır. Yazılı sorunun bu hali, 1973 yılında Millet Meclisi içtüzüğü görüşmeleri sırasında çoğunluk sebebiyle işletilemeyen gensoru kuralının yerini alan soru yolunun aşırı kullanımı sebebiyle nasıl bozulduğunu ancak içtüzük teklifiyle de durumun giderilemediğine ilişkin eleştirileri hatırlatmaktadır.
[xx] Ne Anayasada ne de içtüzükte milletvekilliğini düşüren kesin hükmün genel kurulda ne zaman okunacağına ilişkin bir kural bulunmadığından konu tamamen meclis başkanının takdirine bağlıdır. Kadri Enis Berberoğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi sırasında izlenen yöntem önemli sorunlar ortaya koymuştur. Zira meclis başkanı Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvurusu olan milletvekilinin hakkında verilmiş olan kesin hüküm kararını okutmasıyla Berberoğlu’nun milletvekilliği düşürülmüştür. Üç ay sonra AYM bireysel başvurusu hakkında hak ihlali kararı vermiş olduğundan Türk hukukunda daha önce örneği hiç yaşanmamış bir şekilde Berberoğlu milletvekilliğini mahkeme kararıyla kazanmıştır. AYM’nin hak ihlali kararının uygulanması için Meclis Başkanı’nın konuyu gündeme alması için de beş ay geçmiştir. Çok kısa bir süre sonrada bu sefer Ömer Faruk Gergerlioğlu için benzer bir durum yaşanmıştır. Yasama dokunulmazlığı kapsamına giren bir suç hakkında Gergerlioğlu’nun yargılaması devam ettirilmiş ve hüküm kesinleşmiştir; bundan sonra Gergerlioğlu tarafından AYM’ye bireysel başvuru yapılmış olmasına rağmen AYM tarafından verilecek karar beklenilmeden milletvekilliği sıfatı kesin hükmün genel kurulda okunmasıyla sona erdirilmiştir. Anayasaya aykırı olarak yargılamaya devam edilmesi milletvekilinin seçilme hakkına açık bir müdahaledir. AYM’nin ihlal kararı vermesi halinde bu kararın ne zaman uygulanacağı belirsizliğini korumaktadır. Bu sebeple konu hakkında içtüzük düzenlemesi yapılması mutlak bir gerekliliktir. Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin tüm süreç (fezlekelerin komisyonlara iletilmesinden görüşülme sırasına; görüşme usulünden kabul çoğunluğuna kadar) çoğunluk partisi dışında milletvekilleri aleyhine kararlar alınmasına sebep olmaktadır. 1982 Anayasasının 83. maddesinin 2. fıkrasında yer alan ve karşılaştırmalı hukukta benzer bir örneği olmayan istisna hükmünün (Anayasanın 14. maddesi kapsamında olan filleri) uygulanması neticesinde bir güvence olamamaktadır. 2001 yılında verilen yasama dokunulmazlığının kaldırılması kararından sonraki ilk karar 2020 yılında verilmiştir. 2016 yılında da anayasa değişikliğiyle kabul edilen geçici 20. madde hükmüyle belirli suçlar bakımından fezlekesi bulunan milletvekillerinin yasama dokunulmazlığı kaldırılmıştır. Ne teknik anayasa hukuku ne de hak ve özgürlüklere ilişkin kurallarla bağdaşan bu anayasa değişikliğinin gerekçesinde TBMM’nin fezlekeleri görüşmesinde süre açısından ortaya çıkan zorluk belirtilmiştir. Oysa gerçekten böyle bir zorluk karşısında yapılması gereken anayasa değişikliği değil, yasama dokunulmazlığına ilişkin içtüzük kurallarının ve meclisin çalışma takviminin değiştirilmesi olmalıydı.
[xxi] Demokratik Toplum Partisi (DTP) vd./Türkiye, no. 3840/10, 3870/10, 15616/10, 21919/10, 39118/10, 37272/10, 12 Ocak 2016, § 118; Lykourezos/Yunanistan, no. 33554/03, 16 Mart 2006, § 50; Ilıcak/Türkiye, no. 15394/02, 5 Nisan 2007, § 30; Sadak vd./Turquie (no 2), no. 25144/94 26149/95 26150/95 26151/95 26152/95 26153/95 26154/95 27100/95 27101/95, 11 Haziran 2002 § 33.
[xxii] Kart/Türkiye (BD), no. 8917/05, 3 Aralık 2009.
***
Doç. Dr. Didem Yılmaz anayasa hukukçusu ve Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesidir.