istanpol logo Yükleniyor
web-logo
TR EN

18.1.2020

Türkiye'de Gençlerin Güvencesizliği: Çalışma, Geçim ve Yaşam Algısı

Friedrich Ebert Stiftung Türkiye Temsilciliği'nin desteğiyle yaptığımız "Türkiye'de Gençlerin Güvencesizliği: Çalışma, Geçim ve Yaşam Algısı" başlıklı araştırmamız tamamlandı.

Proje Ekibi: Seren Selvin Korkmaz, Alphan Telek, Gülşen Doğan, Arif Safa Yükselay

Araştırmanın raporuna buradan ulaşabilirsiniz.

Bu araştırma Türkiye’de gençlerin çalışma ile ilgili algıları, işyeri deneyimleri ve bunlarla ilgili olan beklentileri, geçim koşulları ve gelecek beklentileri, bu gençleri ortaklaştıran veya ayrıştıran hisleri, siyasete ve siyasetçilere yönelik algı ve beklentilerini tespit etme amacıyla yürütülmüştür.

Çalışmada, gençlerin iş bulma, borçluluk ve vergilendirme gibi süreçler içerisinde ne konumda oldukları, endişe, stres, öfke gibi hisleri nasıl deneyimledikleri, sorunlarının kaynağı ve bunlardan kimleri sorumlu tuttuklarına dair algıları incelenmiştir. Bu çalışma ile tüm bunlar karşısında ortaklaşan bireylerin “prekarya/güvencesizler” adı verilen bir sınıf kimliği oluşturma şanslarının olup olmadığı da tartışmaya açılmaktadır.

Araştırma, eğitim ve istihdam durumlarına göre gruplandırılan 25 kişi ile yapılan odak grup görüşmelerine dayanmaktadır. Odak gruplar, 1) yüksek eğitim almış çalışanlar ve üniversite öğrencileri; 2) yüksek eğitim almayan ve daha çok fiziksel emeğe dayalı işlerde çalışanlar; 3) ne istihdamda ne eğitimde olanlar olmak üzere üç gruptan oluşmaktadır.

Gençler düzenli çalışma saatleri, düzenli maaşı ve düzenli tatil hakkı olan bir iş istiyorlar

Araştırmada dikkat çeken önemli unsurlardan birisi gençlerin eğitim ve istihdam durumu fark etmeksizin iyi bir işten beklentilerinin örtüşmesidir. Gençlerin iyi bir işten beklentilerinde “düzenli çalışma saatleri, düzenli maaşı ve düzenli tatil hakkı” vurgusu ön plana çıkmıştır. Çalışanların halihazırdaki çalışma koşullarının bu beklentileri ile örtüşmediği gözlemlenmiştir. İşsiz gençlerin ise çalışmadan beklentileri daha çok “saygınlık, saygı duyulmak” kavramları ile ifade edilmiştir. Bu durum işsiz gençlerin kendilerini aileye ve çevreye karşı sorumlu ve mahcup hissetme halleri ile ilişkilidir.

Kamu sektöründe çalışmak gençler için “düzenli çalışma saatleri, düzenli maaşı ve düzenli tatil hakkı” olması sebebiyle daha cazip bir seçenektir. Ancak gençler, devlet kadrolarında kayırmacılığın ön planda olduğunu ve işe alımlarda bu durumun etkili olduğunu düşünmektedir. Bu durum gençlerin algısında devletin yurttaşlarına liyakat temelli eşit bir yaklaşım içinde olmaktan uzak olduğuna işaret etmektedir. Gençler, özel sektörün kendilerini geliştirmek için daha çok alan sunduğunu ancak çalışma saatleri ve şartlarının esnekliği sebebiyle ideal bir seçenek olmadığını belirtmişlerdir.

İş yerinde ilişkiler hiyerarşik, çalışanları temsil eden kurumsal bir ses ve dayanışma yok

Gençlerin güvencesizliğini derinleştiren bir başka unsur ise çalışma hayatındaki hiyerarşik ilişkilere karşı çalışanları koruyan kurumsal bir sistem veya dayanışma ağlarının yoksunluğudur. Bu durum gençleri yöneticilerin keyfi uygulamalarına karşı yalnız ve kırılgan bir konumda bırakmaktadır.

İş bulurken liyakat değil akraba ve tanıdıklar önemli

Araştırmanın farklı bölümlerinde tekrar eden “kayırmacılık” algısı gençlerin iş ve çalışma yaşamına dair görüşlerinde önemli bir yer tutmaktadır. Gençler iş bulurken veya çalışma ortamında akrabaların veya tanıdıkların varlığının bu süreçleri kolaylaştırdığını düşünmektedirler. “Sosyal sermaye” olarak da adlandırabileceğimiz bu ilişkiler ağının yoksunluğu ise gençlerde dışlanma ve stres yaratmaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere gençler işe alımlarda liyakat usulünün değil referans ve kayırmacılığın etkili olduğunu düşünmektedirler ve bunu deneyimlediklerini ileri sürmektedirler.

Gençlere göre hedef/performans sistemi tek taraflı; patronlar da değerlendirmeye tabi olmalı

Gençler iş yerlerindeki hedef/performans sistemlerinin yalnızca yönetici odaklı ve tek taraflı olduğunu düşünmektedirler. Buna karşılık çalışanların da yöneticileri değerlendireceği bir sistemi arzu etmektedirler. Ancak, gençler rekabet meselesinden dolayı iş arkadaşlarının kendilerini adil değerlendiremeyeceklerini ifade etmişler, çalışanların birbirini değerlendirdiği bir sistemi istemediklerini belirtmişlerdir.

Mesleki kimlikler kayboluyor

Araştırmada parçalı ve güvencesiz çalışmanın bir başka boyutu olarak mesleki kimliklerin giderek yok olduğu gözlemlenmiştir. Yapılan iş ile alınan eğitim arasındaki uyuma dayanan mesleki kimlik gençlerin çoğunda mevcut değildir. Çalışanların çoğunluğu yakın dönemde iş değiştirmiş veya iş değiştirmeyi düşünmektedir.

Gençler geçim sıkıntısı çekiyor, temel güvenceleri aileleri

Araştırmaya katılan gençlerin eğitim ve istihdam durumu fark etmeksizin geçim sıkıntısı çektikleri tespit edilmiştir. Geçim sıkıntısı gençleri aileleri ile yaşamaya zorunlu kılıyor. Aile, önemli bir sosyal gelir kaynağı olarak güvencesiz gençlerin hayatta kalma stratejisi ve desteği olarak ön plana çıkmıştır.

Kredi kartı, ev kredisi ve KYK borçlarının sarmalında bir gelecek inşası

Araştırmada gençlerin temel olarak kredi kartı, ev kredisi ve Kredi Yurtlar Kurumu’ndan alınan öğrenci kredileri gibi borçlara sahip olduğu gözlemlenmiştir. Bu durum gençlerin gelecek planlarını etkilemektedir. Katılımcılarının bazılarının faturalarını ödemekte zorlandıkları ve ödemeyi aksattıkları da tespit edilmiştir.

Gençler endişeli ve stresli

Araştırmada gençlerin eğitim durumları, istihdama katılıp katılmamaları ve meslekleri farketmeksizin “güvencesizlik ve belirsizlik” hislerinde ortaklaştıkları görülmektedir. Bu ortak hisler gençlerde endişeli, kaygılı ve stresli olmalarına sebep olurken geleceğe dair umutsuzluk hislerinin oluşmasını da etkilediği gözlemlenmiştir.

Kadınlarda güvencesizlik daha belirgin

Araştırmada ortaya çıkan bir başka önemli konu ise güvencesizliğin genç kadınlarda erkeklere göre daha derinden hissedilmesidir. Kadınların mesleki kimliği ve becerilerinden ziyade kadın olması ön plana çıkmakta, görev tanımı esnekleşmektedir. Ücretsiz kreş gibi sosyal haklardan yoksunluk ise kadınların çalışma hayatındaki kırılganlıklarını daha da artırmaktadır.

Sorunların kaynağı, sorumlusu ve sebebi kim?

Gençler, içinde bulundukları güvencesizlik ve belirsizliğin kaynağı, sorumlusu ve sebebi olarak siyasetçileri, Suriyeli göçmenleri ve halkı işaret etmişlerdir. Katılımcıların Suriyeli göçmenler konusundaki olumsuz yargılarının IstanPol’ün daha önceki araştırmalarında da tespit edildiği üzere dezenformasyon bilgiden beslendiği gözlemlenmiştir.

Gençler ülkeyi terk etmek istiyorlar

Araştırmada yer alan gençler fırsat bulduklarında daha iyi çalışma koşulları ve hayat standartları olan bir başka ülkede yaşamak istediklerini belirtmişlerdir. Bunda, Türkiye’de siyasetçilere olan güvensizlik, iş yaşamında ve gündelik hayatta yaşanan endişe ve kaygıların kaynağı olan belirsizlik ve liyakat temelli olmayan kayırmacılığa dayanan ilişkilerin hayatın her alanına yayılmasından duyulan hoşnutsuzluğun etkili olduğu gözlemlenmiştir.

Gençlere göre sorunu yaratan da çözecek olan da siyaset ve siyasetçiler; bunun için yeni siyasi aktörler şart

Gençler Türkiye’de sık tekrarlanan ve sonuçlarının bir şey değiştirmediğini düşündükleri seçimlerden bıkkınlıklarını ifade etmişlerdir. Sorunların temel kaynağı ve sorumlusu olarak gördükleri siyasetçiler ve onların yanlış politikalarına rağmen gençler çözümün de yine siyasette olduğunu düşünmektedirler. Gençlere göre şu anki mevcut aktörler Türkiye’nin sorunlarını çözmekten uzak. Ancak katılımcıların çoğu için, 31 Mart 2019 yerel seçim sonuçlarının önemli bir kırılma noktası olduğu ve “bir şeylerin değişebileceği” algısını yarattığı gözlemlenmiştir. Bu da gençlerin ülkenin geleceğine dair iyimser duygularını pekiştirmiştir.

Gençlere göre ülke kötüye gidiyor ama bu kötüye gidişi kendi jenerasyonları durduracak

Araştırmaya katılan gençlerin çoğu ülkenin kötüye gittiğini düşünmekte ve bunu daha çok ekonomik kaygılar ile ilişkilendirmektedir. Gençler, ülkenin gidişatına dair olumsuz hisleri, siyaset kurumu ve siyasetçilere olan güvensizliklerine rağmen bu kötüye gidişin kendi jenerasyonları tarafından durdurulacağına inanmaktadırlar.